Okumak, ya da Okumamak…

tutunamayanlar koala
Sonradan Sovyet Tacikistanı’nın milli kahramanı olacak olan Türkistan ceditçilerinden Sadreddin Ayni, hatıralarında bir keresinde ağabeyinin bir Türkmen zengini tarafından hoca olarak tutulmak istendiğinden bahseder. Ağabeyi tereddüt eder, çünkü hiç Türkçe bilmiyordur. Bunun karşısında, Türkmen arkadaşı “bunun önemi yok” diye cevap verir. Türkmen baylarının çocuklarına okumayı ve yazmayı öğretmeleri için değil, insanların “şu şu bay Buhara’dan bir hoca getirtti”demeleri için hoca tuttuklarını söyler. Böyle bir yaklaşımı “geri kalmış”, “doğulu” bir toplumun yüzeysel eğitim anlayışı olarak değerlendirmek meselenin özünü kavrayamamak olacaktır, çünkü benzer örnekler her zaman ve mekanda karşımıza çıkabilmektedir. Nitekim Fransa’da bir okuma çılgınlığının ortaya çıktığı söylenen bir dönemde yazan Rousseau, Fransızlar’ın çok okuyor gibi görünmelerine rağmen aslında yalnızca yeni kitaplar okuduklarından, daha da doğrusu bunları okuduklarını söyleyebilmek amacıyla sayfalarını karıştırdıklarından şikayet etmiştir. Aynı dönem hakkında yazan ve okuma tarihinin belki de en büyük ismi olan tarihçi Roger Chartier de 18. asırda Fransa’da kırsal alanlara kadar yayılan popüler kitapların esas olarak okunmak için alınmadıklarını iddia eder. Bir örnek olarak sayıların bilgisine vakıf olan bir aritmetik kitabının sahibi olmanın, kitabın içindeki aritmetik bilgisini gerçekten öğrenmekten veya kullanmaktan  çok daha değerli görüldüğünü ifade eder.  Okumaya devam et